Yanılsamaların Sonu

-
Aa
+
a
a
a

“Gençler onlara değerlerini yeniden kazandıracak bir yardım bekliyorlar...” Bu yıl Mart ayında Micheal March, oyun yazarı Arthur Miller’la New York’ta görüştü. Öngörülerle dolu bu konuşmada, Miller kültürün yok edilmesinden, terör tehlikesinden ve saflığın yitirilişinden bahsetti.The Guardian, 29 Ekim PazartesiMichael Marc: Eğer bir ressam olsaydınız, 20.yüzyılı nasıl resmederdiniz? Hangi renkleri kullanırdınız?Arthur Miller: Akan kanlar için kırmızı tabii ki. Tarih boyunca bu kadar çok insanın öldüğü bir başka dönem olduğunu sanmıyorum. Bu insanlar, ordular tarafından, devlet güçleri tarafından öldürüldüler, ve bu böyle devam ediyor. İkinci Dünya Savaşı’na bakın. Vietnam’a, Kore’ye, Ruanda’ya, Balkanlara bakın. Biz vahşiyiz. Bilim tasavvur edilebilecek en ileri noktalara ulaştı. Aklın bunu kavraması mümkün değil ama biz tüm ilerlemeleri bir kenara itmeyi başardık. Filmler yapıldı, rock çalmaya devam etti, ressamlar tablolarını yaptılar, ben oyunlar yazdım ve herkes işlerin yolunda olduğunu düşünerek etrafta dolanmaya devam etti. Ben işlerin yolunda olduğunu sanmıyorum. İnanıyorum ki, bu uygarlığın yıkılışını kanıtlamak için ortaya konabilecek çok sayıda neden var.MM: Yeni yüzyıl için ne hissediyorsunuz?AM: Ben birilerinin, cennete gideceğini tasarlayarak, küçük bir botun içinde New York limanına bir atom bombası atabileceği fikrini kolayca aklımdan çıkaramıyorum. Yaklaşık 50 yıl önce, eğer akıl hastası değilseniz bunu düşünmeniz bile söz konusu olmazdı. Eminim ki ancak Saddam Hüseyin gibi bir manyak bu tip bir eylemi kendince haklı çıkarabilir. Siz de biliyorsunuz, bunlar elinde atom bombası olan İsrail’le de uğraşıyorlar. Ve İsrailliler kendileri başkalarını yok etmeden önce yok olmazlar. Hindistan ve Pakistan için de oldukça hassas bir noktadayız. Oyunlarımda aydınlanmayı aradım, ancak her türlü saflık hayalini kaybettim. Ben paranoyak değilim, söz konusu olan kusursuz bir gerçeklik. Arabistan çöllerinin bir köşesinde insanları bunları yapmaları için eğiten, karşılığında onlara para veren milyarderler var. Sorun şu ki, bu insanlar bu deliliği yapmak için ideolojik ve dinsel bir takım sağlamalar yapıyorlar. Böylelikle onlar da bizim kadar haklı oluyorlar.MM: Japon yazar Yasunari Kawabata, “mezar bir sanat eseridir” diyor.AM: Tanıdığım Connecticut’lı bir çift, manzarasını sevdiklerinden, kuzeyde, kendilerine ufak bir mezar, küçük bir arazi satın aldılar. Bu son derece ciddiydi. Onlar güzel bir manzara istiyordu. Büyükbabam Brookyn’deki bir mezarlığa defnedilmek istemişti, tıkış tıkış, çok kalabalık bir mezarlıktı ve o yol üstünde bir yere gömülmeye razı değildi, çünkü insanların gidecekleri yere, kendi mezarının üstüne basarak ulaşmasını istemiyordu. O herkesin uzağında, birileri tarafından rahatsız edilmeden bir köşede yatmayı tercih ediyordu. Ne kadar garip yaratıklarız.MM: Bugün Satıcının ölmesine* ne neden oluyor? AM: Öncelikle, Satıcının Ölümü şu sıralar her zamankinden daha çok sahneleniyor ve insanlar gerçeği daha da yansıttığını söylüyorlar. Eskiden oyundaki ana karakter çoğunluğun ister istemez bağlı olduğu bir uç noktayı canlandırıyordu; bugünse çoğunluğun ta kendisi. Bunun da ötesinde burada ilginç bir durum var. Bush’un önerilerinden biri emekli fonlarında bulunan milyarlarca doların, borsaya yatırılarak yine bu insanların emrinde kullanılması. Anlaşılan o ki Bush, bugüne kadar kumarla ilişkisi olmayanları da, kumarbaz yapmak istiyor, üstelik kumarbaz yapmaya çalıştığı insanlar hayatlarının son yıllarında yoksulluk çekmemek için sosyal güvence isteyenlerden oluşuyor. Onlar bu paranın serbest kalmasını istiyor, zira bu şekilde insanların yatırımcı olacaklarını düşünüyorlar, bu da kumarın sihirli sözcüklerinden biri. Geçtiğimiz yıl içerisinde piyasa önemli ölçüde değer yitirdi. Eğer hükümet söz konusu bu önerisini bir yıl önce gerçekleştirmiş olsaydı, bu insanların durumu ne olacaktı?MM: Kötülükten güce doğru bir seyrimiz var: insanı değerlerinden ve emeğinden yoksun bırakan güçler onu zenginlik sanrıları, rüyaları üzerinden fakirleştirdiler. Gücün kullanılmasında kötülüğün bir ifadesi bu.AM: Aynı fikirdeyim. Bu onların yaptıkları ya da yapmaya çalıştıkları şey, henüz tam olarak gerçekleşmedi, ama bal gibi de gerçekleşebilir. Gerçek olmayana biraz gerçeklik katarak bunu gerçekleştirmeye çalışıyorlar. Bu, en alt tabakadakilerden başlayarak borsada şansını deneyen insanlar arasından gerçekdışılığın yayılmasını sağlıyor.MM: Ya sosyal güvenlik?AM: Sosyal güvenlik bu sistemle ilgili en detaylı, yanılsamalara, sanrılara en açık nokta çoğu durumda. Yeni vergi tasarısına –en zengin %1’lik toplum kesiminin yeni çıkarlar sağlayacak- gösterilen büyük direnç de yine aşırı zengin olan, aralarında Bill Gates’in de yer aldığı ufak bir zenginler topluluğundan geldi. Onlar söz konusu tasarının onları daha da zengin kılabileceğini, ancak hayırsever bağışlarının miktarını düşüreceğini savundular. Böylelikle onların mirasçılarından oluşacak, çalışmayan ve bu zenginliği hak etmeyen bir sınıf oluşacaktı.MM: Şu an için onlar zenginliklerinin içinde kendilerini güvende hissediyorlarAM:Onlar bu şekilde hissediyorlar ve bu durum fazlasıyla çıkar sağladıkları bu sistemin yozlaşmasını sağlayacak ve öyle bir insan sınıfı oluşacak ki, bunlar hiç bir yatırım girişiminde bulunmadan, çalışmadan, bir şey yapmadan ellerindeki sepetlere paraların yağmasını bekleyecekler sadece. Kendinize yöneltmeniz gereken soru şu: bu fikir nereden çıktı? Yepyeni bir başkandan geldi. Benim bu konuda kafamda kurabildiğim, petrol sektöründe olduğundan beri –petrol sektörünün yağmacılığı dillere düşmüştür- petrol nerede varsa oraya gitmeyin, söz konusu yer sizin banyonuz olsa bile- bunlar adamlarının bu şekilde vergi dairelerinden bile daha fazla para çıkaracaklarını düşündüler.MM: Geçmişe yolculuk yapmak bu sanatın hayatı mumyaladığını söyleyebiliriz. Bu mumyalanmanın üzerinde, bir gerçeklik hissine kapılıyoruz. Bu oldukça ironik bir durum.AM: Esasen, geçmişe yolculuğun bugün işlevi bu. Sadece zamanı durduruyor. Siz zamanı durduruyorsunuz. Her ülkeden gelen, anlamı olmayan, tanımlanamayan yığınla görüntü- sanat zamanı durduruyor. “Cehennem bu olsa gerek” diyebilecek kadar uzun yaşamış oluyorsunuz. Size kendinizi tanıma anı veriyor. Ama elde ettiğiniz sadece o anla sınırlı. Kendi küçük deneyimimi daha genç insanlarla beraber genelleştirirsem, onların bildiği kaybolan bir şeyin bilgisi. Onlar da sükût içinde bunun bilincindeler. Onlar –buna bağlı olarak, kendi emekleri veya kendi kuşaklarının verdiği emek için- bunun daha önceden varolduğunu düşünüyorlar.Onlar bir yardım bekliyorlar. Öyle bir yardım ki, kendi değerlerini onlara yeniden kazandırabilecek, başka bir deyişle, yapmaları gerekenleri yapmalarını sağlayacak. Hayatınızı sürdürmek adına anlamanız gereken bir takım fikirler. Onlar böyle fikirleri yok. Her fikir onlar için sahip olunması gereken ya da gerekmeyen bir şey. Her şeye hakemlik ediyorlar. Hiç bir şeyde gereklilik duymuyorlar. Bu bugün oldukça sıradanlaşan bir durum, belki de en sıradanı, ve bize görünen kültürle, üzerimize yığınla anlamsız görüntü yağdırarak bizi baskı altına alıyorlar.MM: Öyle bir noktaya geldik ki, iletişim kurabileceğimiz dünya yok oldu.AM: Bunun nedeni ne bilmiyorum ama sonucunun ne olduğunu biliyorum: bu ekonomik adamı doğurdu. Kültür yok. Ben kültürün son yüzyıl boyunca yok edildiği sayısız savaşı düşünüyorum. Dini örnek alalım mesela, dinin kendisi insanın kendine verdiği değerin ve takdislerin bir ifadesi oldu, ancak İkinci Dünya Savaşı’nda Musevilere yapılan soykırımı cezalandıramadı, zihinlerde buharlaştı kaldı. Din bu ülkede futbol maçı gibi. İnsanlar büyük kurumların çatısı altında bir araya geliyor ve din adamını alkışlıyorlar.MM: Hepimiz batan bir gemideyiz.AM: Evet. Bu ülkeyle ilgili tek emin olabileceğimiz nokta, bu ülkenin değişeceğidir. Emin olduğum tek şey bu. Bugün var olan her ne ise, yarın bir şekilde bugünkünden farklı olacak.*Satıcının Ölümü Arthur Miller’ın ilk kez 1949’da sahnelenen bir oyunudur. Miller oyunla Amerikan rüyasının geçersizliğini ortaya koymaya çalışır.Çeviren: Özgür Oğuz

Metnin Orijinali: http://www.books.guardian.co.uk/Print/0,3858,4285232,00.html